top of page

Ölümden Bir Randevu - Canan Murteza

  • kibritfanzin
  • Nov 23, 2024
  • 4 min read

Updated: Dec 2, 2024

Umay Umay’ın Şiiri’nde Yeraltı Edebiyatı’ndan İzler 

 

Yalnızlığa açılan kapıdan girdim. Girdikçe dışarıda kalanın kim olduğunu merak etmedim. Aslında her şey İstanbul’un suçu.  Yağmur arsızlaştı. Oysa sıradan bir Temmuz meselesiydi. Keşke hiç durmasaydı. Kim üzdü İstanbul’u sahi? Dışarıda kalanların uykusuzluğunun hesabını yastıklardan sormadık. Suçluysak kapat camı. Duvarlar dinlemeye alıştı bizi. Artık susabilirim, kesebilirim yalnızlığın dilini. Kim vurabilir ki 6.45’ten saati? Yeraltında kimse duymaz bizi. Burası uyumsuzların ülkesi.  Selam, ben yeraltı kadını; bu da yalnızlığım. “Şiişt, ben de varım, tanıtsana beni.” Ah! Evet, Tanrıçam Umay. Umay Umay… Yalnızlığım, birkaç kitapla getirmiş onu eve. O günden beri iç sesim. Onları terk etsem aynaya tutsak kalsalar…  Hem geceyi terk edemem ben; gündüzlerde kiracıyım. Yok, Umay yeraltının sahibi. Dünyaca tanınan Beat Generation tayfanın yerlisinden. Beatnik’ler  1950-1960’ların sonunda, Amerika’da sıradan toplumun yaşayış tarzına başkaldıran, giyim tarzı ve davranışlarıyla Yeraltı Edebiyatı’nın zeminini oluşturdular. Sisteme, toplum normlarına bir başkaldırı, sistemi yıkmaya yönelik şiire uzanan bu parmaklar bize Yeraltı Edebiyatı’nın doğmasını sağladı.


Türkiye’de on iki Eylül travmasıyla beraber, toplumda bir salgın gibi yayılan bireyselliği, cinselliği, kişisel anarşizmi yok saymaya yüz tutacak kadar ilerlemişti. Şiirde Küçük İskender’le   başlayan bu yolculuk her şaire taç giydiremedi. Çünkü bu şiiri yazmak yeteneğin de ötesinde bir mucizeydi. Öyle bir anda yeraltı Edebiyatı bu ülkeye sızmıştı. En çok İstanbul hastalandı. Yeri gelince küfürlü bir çocuk olmayı da biliyor bu şehir. Çiçekli bir toka gibi takılı duruyor saçlarında küfür. En çok sevişmeler günahsız bu şehirde. Herkes bilmiyor. Herkes eşitliğe bisiklet süremiyor bu şehirde. Ama Umay biliyor. Küçük İskender’den sonra Tanrıçalığa yükselen şairimiz, göğü delecek ve onu herkes duyacak; herkes inanmasa da herkes bilecek. Tıpkı Beatnik’lerin kitaplarının girişinde yazan o can alıcı cümleler gibi:

“Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, yola çıkmaktan çekinmeyenlerin, uçurumdan atlayanların.”


 Umay da yerli yeraltına zemin hazırlayacak benzer cümlelerle başlayacaktı kitabına. Gökyüzünü rujuna renk etmiş o mavi kadın, kitaplarını homoseksüellere, devrimcilere adayarak Orospu Kırmızı’ya şöyle başlıyordu:

“Kentleri yakmayacağım. Kentleri sularla kaplayacağım. Islak pardösülü adamlara aşık olacağım. Hala sıcak bir koltukaltı dilenen fahişelere, düşlerinden vurgun homoseksüellere… yeterince masumuz artık diyeceğim; kalmadı gözyaşımız.”

 

Kent ve metropolün avant-garde  şairi. Böyle bireyselliği eşitliğe çağırıyor. Herkesin içindeki çemberde olduğumuzu bildiriyor. Kuraltanımaz o cesur kadın kendini diyalojik bir çeşitlenmeye açtığını gösteriyor.

 

“Oluk oluk akan vajinamın içinde kertenkeleleriyle oynayan bir kadınım. Tutunmadan yükseldim…, güneşi bile geçtim. Karanlığın gözlerini çaldım..; vahşetim bundan. Şu eski oyun..;sanki hiçbir yerim ağrımamış..,

 

Bu şiirler alışılmadık, kalıpları kırmış, evlerin içinde bir yasak, bir günah gibi saklanan insanların tabularını yıkacak  kadar çiğ, can alıcı ve  gerçeğe ayna tutuyor. Ayıp diye bastırdığımız, gizlediğimiz cinsel yönelimlerimiz. Ağzımızda ayıp diye yasaklanan haksızlıklara tek çare bildiğimiz “küfür.” Dili yok bu şiirin. Tanrıca diye bilinsin. Tüm dürüst çocuklar anlar Tanrıca dilinden.  Ötekileştirdiğimiz benliğimiz. Kadın/Erkek yok bu şiirde. Herkes ve her şey çıplak.  Günahsız, yıkanmış şiirler bunlar. İnsanı bilen yanımız. Edebiyatın dürüst çocukları bu şiirler. Umay ve Umay olamamış, Umay gibi  olmak için perdeleri yırtan kadınların, sokak nedir bilen cesurların, yuhlanmış, ayıplanmış masumların, babasız, kendine baba olmayı bilmiş kadınların, platonik, dokunulmamış katil aşıkların, homoseksüellerin, biseksüellerin; hayatın, benimsenin bizim şiirimiz.

“Elleri tutuştuğunda onların, bir iblis gibi güleceğim. Onlara kıçımı göstereceğim. Kıçımın yarısıyla güleceğim beni yarım bırakanlara. Taksim parkında çıplak ve beş parasız bırakanlara ve beni düzen kravatlı adamlara, pezevenklere, “benim yüzüm yarım ama kalbim iki tane” diyeceğim. Geliyorlar. Her şafak vakti rüyama saldırıyorlar. Başka hayatım yok ki benim. Çekilin üstümden, nefes alamıyorum. Birazcık acınız yok mu hayvanlar, ne faydası  var ki bana saldırmanın itoğluitler. Kocaman bir kabusun orta yerinde çıkıp geldiler. Hey sokak orospu dediler, senin diğer yanın da biziz. Yalan bu…İnanma. Benim sevgilim her gün güller getirir bana. Aşkım der, ne güzel gülüyorsun. Cep telefonu bile var. Korkarım diye gidemiyor yanımdan. Korkarım. O’na şarkı söylüyorum.”

Umay’ın şiiri hayattan, günlük hayatın dinamiği için argo, küfür ve pornografiyi içermektedir. Şiirlerini bir arzu, haz sahnesine dökerek seyirci kalmamamız için içinden gelen tüm cümleleri sayfalara akıtarak bizi de hayat sahnesine suskunluğumuzu konuşturmaya davet ediyor.  

1990’lı yıllarda “Hush” grubuyla pop rock dünyasına adım atan sanatçının altı tane şiir kitabı bulunmaktadır.


Cevapsız Ağrı  kitabında  sevgilisinden bahseden Umay, ona dokunamadığını, bunun nasıl bir his olduğuna değiniyor. Kendi kendiyle yaşadığı aşkı, kaybettiklerini ve bunu delilikle nasıl sonuçlandığından bahsediyor. Başka bir kitabı Rüya Duvarları’nda Mardin bölgesini her cümlesine taşıyarak hayat muhasebesi yapıyor. Orospu Kırmızı ise İstanbul’un şiiri; ne varsa kusuyor içinden. Bütün Güzel Çocuklar Şüpheli, Sokaklar Uyudu Artık Öpüşebiliriz, Veda Busesi


Kitaplar, melankolik bir havanın etrafında platonik aşk, ölüm, doğum metaforlarıyla yıkanan şiirlerde çokça kendimiz olan yanımıza dokunarak geçip giden bir kitap olarak hayatımızda  yer edinmeye devam ediyor.


Şiirlerin genelinde devrimciler, sokak çocukları, anne, baba gibi ana bireyler, orospulardan bahsederek ağır keskin söylemlerde bulunurken lirik tutumun yanında sade bir dil kullanmıştır. Düzyazı gibi şiirlerine sınır tanımayan şair her kitabında farkını ortaya atmıştır.


Vurucu, akılda kalıcı cümleleriyle can çekiştiğimiz şair Umay, seçtiği şiir başlıklarıyla fikirlerimize çelme takarak kendine bağlamayı başarmıştır.


Şiirle, Edebiyatımıza yeni bir sayfa açan Umay, farklı yazım tarzıyla kurallara meydan okuyor. Sokaklar Uyudu Artık Öpüşebiliriz kitabında 68. Sayfaya kadar büyük harf kullanmayan yazar, 68’den geriye 4’ten saymaya başlar ve 0’a gelince bitirir.


Sisteme bir başkaldırı ve sistemi cümlelerle altüst etme, kuralları yok saymaya yönelik şiiri ile protest bir tavra bürünen şairin şiirleri ezberlenmeye değer.


Sana sadece kırmızı demeliyim. Ben başaramıyorum kırmızı. Hatırlamak dışında bir mucizem yok. Bir şeye inandım. Bir şeye ve sadece bir kere ağlayarak dans ettim. Oysa hayata bağlanmak için ayağa kalkmıştım.”


Şiir bizi anladı Umay ama; biz şiiri anlamadık.


Peki ya sen! Hiç hikayen yok mu senin?”


Olmaz mı? Kelimelerle sayfalara gömdüm ben hikayemi.


Bir tek eksiğim var kırmızı.Bir türlü tamamlanamayan tamamlandıkça eksik kalan kırmızı…”


Umay, ölümden bir randevu?


“bir nefes daha…”




Comments


bottom of page