Yıkılası Hildong - Murat Mert Karaman
- kibritfanzin
- Nov 26, 2024
- 3 min read
Updated: Feb 3
Tüm başarı hikayelerine baktığımızda ağırlıklı varlık-yokluk kavgası ile başlar. Varlık eldeki maddi imkanların azlığı ya da çokluğu ile değerlendirilir. Yokluk ise o imkanların yer almadığında yok sayılmakla eş değer. Kimin topu varsa oynayacakları da oyun alanını da kaleyi de o seçer. Topu olmayanlar da ona sıcak görünmeye çalışır ki faydalanabilsinler. Bizim mahallenin ve civardaki tüm mahallelerin kuralı da kaderi de buydu. Yansımalarını her yerde görebilmek mümkün. Okulda, işte, siyasette, ticarette…
Engiz biraz huysuz bir çocuktu. Topu, oyuncak arabası, cebinde günlük parası, bakkaldan dilediğini alabilen bir çocuktu ama huysuzdu. Her şeyde gözü kalırdı, hep kendi istediği olsun diye diretirdi. Arkadaşları ona karşı çıkınca kavga çıkarır, küfür dahi ederdi. Önce kendini sıkar, ardından piç diye haykırır yere tükürür, ”görürsünüz bu mahallenin … koyacam” der giderdi. Bu davranışı herkesi kendinden uzaklaştırmaya yeterdi. Her gün ama her gün aynı tantana. Mahalleli bir ara sırf kavga çıkmasın diye sabır gösterdi ama o hep daha fazlasını istedi. Topu olanı bile oyundan çıkarmaya kalktı. Gücü yettiği kadar kalp kırmaya devam etti. Bu durum daha fazla süremezdi, dışlanmaktan başka bir seçenek bırakmıyordu. Oysa Hildong küçük bir bölgeydi, ne kadar dışlanabilirdi ki? Sabah okulda , öğleden sonra mahallede , akşam ise evde huysuzlukları kesintisiz artarak devam ediyordu. Aradan geçen zaman içerisinde birbirleri ile anlaşan dostlar bir arada Engiz ise başka diyarlarda eğitimine devam ediyordu. Babasının hatırlı dostları sayesinde Hildong’un en iyi lisesinde öğrenimini tamamlamış ancak üniversiteye gidebilmek için yetersiz kalmıştı. Eski dostları ile karşılaştığında her biri iyi bölümlerde kendilerini yetiştiriyor ve hedeflerine doğru adım adım ilerliyorlardı. Engiz ise varlık-yokluk denklemini baştan yazmak için kendi kendine hırslanıyordu. Yalnızlığın yok sayılmanın acısını çıkarabilmek için ticari girişimlerde bulunmaya karar vermişti. Ailesi git bir işe çalış evladım dese de inat etti ticaret yapıp travmalarından kurtulacaktı. Halbuki o travmaların da sebebi kendisi idi. Haftalarca süren aile içi huzursuzluk sonrası Engiz’e güzel bir dükkan açıldı. Babası nüfuzlu dostlarını araya sokarak kısa sürede kar etmesini ve işlerin büyümesini sağladı. Tabi çoğunlukla usulsüz kazanılan ihaleler, haddinden fazla biçilen fiyatlar, ödenmeyen giderler derken bir çığ gibi büyüdü Engiz Hırdavat. Kimseye eyvallah demiyordu, kapının önünde oynayan çocuklardan tut da iş isteyen akrabalarına kadar. “Burda oynamayın piçler, başka yerde oynayın”. Çocuklar da her gün bu durumla başa çıkmayı başarıyorlardı. Sonuçta Engiz bu herkes bilir o köyün huysuzu, doyumsuzu oydu. Geçmişten bugüne bir marka haline gelmiş yaptıkları herkes tarafından biliniyordu. Çocuktan al haberi derler ya haliyle çocuklar da her şeyi biliyordu. Bunun küfürlerine dayanamayan birkaç fırlama Engiz Hırdavat tabelasının başına yağlı boya ile koca bir PİÇ eklemişlerdi. “PİÇ ENGİZ HIRDAVAT daima hizmetinizde”. Sabah dükkanı açmaya gelen Engiz adeta delirdi, sildi, üzerini boyadı olmadı hırsını alamayınca söktü attı tabelayı. “Adi piçler hepinizin a…koyacam”. Kim başardı, kimin başarısı? Kimin varlığı, neyin yokluğu? Babası olmayana denmez galiba piç.
Mahalleliye reklam olmuştu bir kere bütün Hildong kendi arasında Piç Engiz diye bahsetse de üstün ticari zekası ve başarılarından (!) dolayı yüzüne Engiz Bey diye hitap ediyordu. Ee top artık onundu artık diğerlerini oynatmamaya da gücü yetecek kadar büyümüştü. Ne kendini geliştirmiş ne bir tiyatro izlemiş ne de aşık olmuştu. Yedisinde neyse yetmişinde de ödün vermemişti. Nüfuzu ve parasının da artmasıyla “ne oldum be” dese de ne olamadım diye hiç sormadı kendine. Ama hep bir şeyleri eksik buldu. Gereken saygıyı göremediğini düşünüyordu. Bir statü kazanması gerekiyordu ve Hildong’ta söz sahibi olma mücadelesine girdi. Bölgede ne kadar destek olabileceği kurum varsa bastı parasını. Sıfatını tabelayla söküp atamayınca itibarını para ile toparlamaya adadı kendini. Aldığı ihaleler, açtığı şubeler Hildong sınırlarını aşmıştı. Hırdavat işi ile de yetinmemişti ki bölgedeki tüm sektörlere el atmıştı. Hatta daha da ileri giderek illegal işlere de bulaştı. Hırsızlar, zehir tacirleri, kaçakçılar herkes ona çalışıyordu artık. Mahallelinin gözünde adının hakkını veriyordu piç.
Her ne kadar çevreden tepki de göre bildiğini okuyor geçmiş zaman haksızlığını yüzsüzlüğe çeviriyordu. Suçlu olduğunu bilse dahi güç zehirlenmesinin kucağına kalkmamak üzere oturmuştu. Durmadan daha fazlasını istiyordu. İyi yerlerde eğitim görmüş arkadaşları da onu ballamaya mecburdu çünkü top Piç’indi artık faydalanmayan bertaraf oluyordu. Ardından piç diyenlerin oturdukları arazilere çöküp onları evsiz bırakıyordu. Söz vermişti kendine ve arkadaşlarına “mahallenin a…koyacam” demişti bir kere. Hildong artık tanınmaz haldeydi; çürük kokusu yayılmış, tadı kalmamıştı. Ya geri alınacak piçlerden arınacak ya da kaderine bırakılacaktı. Hildong kapısına dayandı Piç Engiz’in ve iş yerini yerle bir etmeye başladılar. Duvarlar, cam, çerçeve her şey paramparça oldu tek bir tabela kaldı geriye “PİÇ ENGİZ HIRDAVAT İNŞ. SAN. TİC. LTD. “

Comments