Yarım Kalan Dünya - Zeynep Sayan
- kibritfanzin
- Dec 21, 2024
- 2 min read
Herkes neden bir yerlere yetişmeye çalışıyor diye sordu kendine.
Herkeste bir telaş, bir acele…
Buğulu silüetler görüyordu her yerde.
Sanki bir rüyanın ortasındaydı, ama bu rüya bir türlü sona ermiyordu.
Yaşamından bıkmış gibiydi herkes,
gözlerindeki boşluk bir aynaya dönüşmüş,
kimse görmek istemediği suretini izliyordu.
Duygular birer birer uğurlanıyor gibiydi bu betonarme şehirden.
Sanki cebindeki son kuruş
ufak bir tebessüme bile yetmiyordu insanların.
Günü geçirmek adına yaşıyor gibiydiler,
ya da yaşadıklarını unutmak adına...
Ve tabii o da.
Öylece oturmuş, bu gri sahnede
oynanan rolleri izliyordu.
Bir araba geçiyordu, sonra bir tane daha ve bir tane daha…
Egzoz dumanları havaya karışırken,
bir kuş kanat çırptı sessizce.
Kederliydi. Kanatlarında bıkkınlık,
yorgun bir kalbin ağırlığını taşır gibiydi.
Az ileride bir teyze, küçük çocuklara ağız dolusu küfrediyordu.
Sonra bastonuyla birini kovalamaya başladı,
çocuklar dağılırken bir başka köşeye sığındılar.
Dilenciler çoğalmıştı bu memlekette.
Ama aslında herkes birer dilenciydi onun gözünde.
Aşkın, sevginin, umudun…
Artık aklınıza ne gelirse.
“Yazdığı her hikayeyi yarım bırakmak için mi gelmişti insanlar dünyaya?” diye düşündü.
Yarım kalacaksa neden bu kadar ısrarla peşinden koşuyoruz hayatın?
Neden bir hikâyeye başlıyoruz ki tamamlayamayacağımızı bile bile?
Bir cevap bulamadı.
Oturup izlemeye devam etti.
Bu, hiçbir şeyi yarım bırakmamak gibi geliyordu ona.
Oysa oturup izlemeyi de yarım bırakacaktı.
Son araba geçmeyecek asla,
son kuş asla uçmayacaktı.
Sonra bir yağmur başladı usulca.
Betonların arasından süzülen birkaç damla,
sanki şehrin gözyaşlarıydı,
ama kimse farkında bile değildi.
İnsanlar hızla kaçışmaya başladı,
bir yerlere yetişmeleri gerekiyordu sanki,
yağmurdan kaçmak yetmiyordu,
kendilerinden de kaçıyor gibiydiler.
Ama o yerinden kıpırdamadı.
Yağmurun soğukluğu yüzüne vurduğunda,
bir şeyler hissetmek ister gibi oldu.
Ama hissetmedi.
Sanki damlalar tenine değil de ruhunun çatlaklarına düşüyordu,
orada kayboluyordu.
Bir kuş daha uçtu,
bu kez yağmurdan kaçmaya çalışmıyordu.
Kanatlarında yine o yorgunluk vardı ama
bu kez bir yere varacak gibi görünüyordu.
Belki başka bir şehrin gri göğüne,
belki de hiçliğe.
Yağmur hızlandığında insanlar
dükkânların tentelerinin altına sığınmıştı.
Bir ayakkabı mağazasının vitrininde duran adam,
siyah ruganlara bakıyordu dalgın gözlerle.
Yeni bir başlangıç gibiydi ayakkabılar.
Ama kadın, uzaktan onu izleyen,
adamın ayağındaki eski ayakkabılarda
daha fazla hikâye olduğunu düşündü.
Yarım kalmış yürüyüşlerin,
dönmek zorunda kalınan yolların hikâyesi.
Sonra birden ayağa kalktı.
Kendi içine bile açıklayamayacağı bir cesaretle,
yağmur altında yürümeye başladı.
Nereye gittiğinin bir önemi yoktu.
Her adımda bir şeyleri tamamlıyor gibiydi.
Ama neyi tamamladığını bilmiyordu.
Belki de yarım bırakmak,
tamamlamanın ta kendisiydi.

Comments