top of page

Martı'nın Uçuşu - Murat Mert Karaman

  • kibritfanzin
  • Dec 4, 2024
  • 5 min read

Günün yorgunluğu üzerine gece karanlığında iki saatlik yolculuğun ardından iyi bir dinlenmeye ihtiyacım olduğunu düşünüyorum. İnsanın gidebilecek bir yerinin olması kadar güzel bir şey yoktur sanırım. Tehlike anında, canın sıkıldığında, yalnız kalmak istediğinde kendin açabildiğin bir kapı şart. Peki onca zaman sonra neden aceleyle düştüm bu yola? Yorgun, uykulu halde hem de bu soğukta. Tehlikede miyim, canım mı sıkkın, yalnız mı kalmak istiyorum? Kendimle bir kavga daha, cevap hem hepsi hem de tam biri değil.

 

Hızla arabayı park ettim ilk hedefim kapıyı açmak ve mumlarla birlikte şömineyi harlamak. Evin etrafındaki otlar da öyle uzamış ki sormayın. Harry Potter izlemiş olanlar bilir. Tıpkı ruh emiciler gibi üzerime üzerime geliyorlar. Neyse ki az anahtar taşıyorum hemen açtım kapıyı.

-Hay anasınıııııı, ulan bu ne koku böyle amına koyim, ceset mi unuttuk içerde arkadaş.

 

Burnumu öyle sıkıca kapadım ki kıçımdan bile nefes alabilirdim. Bir kaç nefes sonra dayanamadım, dışarı kaçıp temiz havayı çeksem de nafile kusmak zorundaydım, özür dilerim. Arabadan el fenerini aldım, şanslıyım ki şarjı henüz bitmemiş. Hemen koşarak ne kadar kapı, pencere varsa açtım ki rüzgar, kokuyu hemen götürsün. Tabi bu arada nefesimi tutuyorum, feneri de şöyle bir zeminde gezdirdim ki kokunun kaynağını bulayım.

-huuuuuhhh … temiz hava al tekrar gir, önce biraz soluklan, al derin nefeeesss, tut.

 

Ha gayret bulacağım ama nasıl bulacağım? Hayır hadi buldum, diyelim ki ölü hayvan sanki dokunabileceğim de. Ama bu da yumruk kadar ciğer arkadaş, koş dışarı.

-ohh be dünya varmış. Ulan daha saatler önce neler geçiyordu aklımdan, şimdi diyorum yaşamak ne kadar zor olsa da o kadar güzel. Bir nefes için götü tuttuk şu hale bak, bir de şu leş kokmasa.

Burada kalmıyoruz diye ne elektrik ne gaz sistemi var. Allahtan suyumuz eksik değil tabi o da akıyorsa. Kafada neler vardı gelirken şimdi kafa da kalmadı. Evin içi iyice dondu, sağı solu kapamalı, alıştım gibi hissediyorum aslında hem sonunda ölüm yok ya. Gerçi var gibi ama en azından bana ait değil. İnsan maruz kaldıkça her şeye alışıyor ne yazık ki.

-Sen de alışacaksın aslanım, bok var gibi götün yer tutmadı, aldın nevaleni çıktın geldin. Gündüzler torbaya mı girdi, neymiş paşamız tükenmiş, bunalmış. Ulan tükenen adam o kadar planı yapıp, alışverişi halledip iki saatlik yola mı gider? Puşt.

 

Hazırlanıp, konsantre oldum daha kötü günlerimi düşündüm, bundan kötüsü olmamıştı gerçi ama olsun. En azından hayal etmeliydim. Ya bok çukuruna girseydim. Daha mı iyi olurdu diye düşünmüyor değilim neyse siktir et. Derin nefes al ver, al ver. Sakin, kokmuyor işte bütün geceyi bu evde geçireceksin buna mecbursun. Kendimi telkine boğarak tüm camları, kapıları kapattım. Çakmak kullanmayı sevmiyorum, kibriti çaktığım gibi tek tek önce mumları yaktım ki etrafı daha rahat görebileyim. Feneri kapadım koltuğun üzerine attım. Mum da kokuyu alır diyorlardı sanki; sigara dumanı mıydı o yoksa? Şömineyi yakmalı ki ısınalım, elim ayağım buz kesti resmen. İşin garibi şömineye yaklaştıkça koku artıyor. Olamaz ya , geçen hafta işe geç kalmamak için üzerinde son kalan kızarttığım etleri bırakmıştım. Fareler gelir yer gider de bacadan martı nasıl girer. Düştü mü acaba? Vah garibim odunların arasında kurtlanıvermiş. Ben buna dokunamam ki şimdi. Az benzin serptim eski odunların üzerine az da martıya mecbur. Ohh mis gibi benzin kokuyor. Allahtan çabuk tutuşsun diye bir şişe benzini hep tutuyorum bu evde. Allah affetsin ölüye de eziyet edilmez ama dokunamam, dokunamazsam orada kalır. Yakmazsam da ben donarım, benden sonra girenin de vay haline. Çaktım kibriti poff diye alevlendi birden , iki üç dakika içerisinde duman, benzin kokusu sardı evi, leş kokusundan kat kat iyidir. Martının kalan parçaları da yanınca karnım acıkmadı değil. Neyse çok şükür kendi derdimize kavuştuk, bunca telaşenin ardından. Evin içi ısınırken arabaya gidip nevaleyi aldım. Nevale olup da pek bir şey yok; üç şişe kırmızı şarap, on adet buz kesmiş bira, biraz peynir biraz da leblebi. Önce şaraptan başlamalı, bir şişeyi yanıma alıp kalan ne varsa kapı ağzına bıraktım ki ısınmasın. Saat 02:00 olmuş yuh be, neyse ki yarın tatil. Az kalsın unutuyordum, çok güzel bir radyom var ilk çıkan dolma pillilerden. Uzunca anteni var hiç eksik etmem arabadan. Tam da vakti, her zaman 102.8’ de ayarlıdır kimse değiştiremez. Cumartesi gecesi; sabaha kadar şiir gecesi programı var. Tanınmış şairlerden ziyade henüz meşhur edilmemişlerin şiirleri seçilir, okunur. Uykumda bile dinlerim. Şimdi her şey tamam, tek eksiğim bardak yok önümde. Hemen açtım şarabı başladım kafaya dikmeye, yarısına indirmişim. Havalar iyi olsa tek dikişte de bitirirdim. Yalnızım, sofraya ortak da yok koşmaya gerek yok.

 

Şundan aldığım keyfi hiçbir şeyden almadım, çıtır çıtır odun sesi, fonda şiir, ateşin dalgalı ve gölgeli yansıması, ekmek şarap sen ve ben diyor ya; tıpkı öyle. Her günüm böyle geçse, hep burada otursam bu ateş hiç sönmese, şarap bitmese, şiir susmasa, ah ahh… Burada böyle ölsem, illa martı mı olmak lazım canım ?


Kim bilir ne kadar canı yanmıştı, benim gibi. Kadere mi inansam diyorum bazen. Ne niyetle geldim buraya nelerle karşılaştım ne noktadayım? Bir güzel içerim , bir mektup bırakır hadi eyvallah. Martının derdine düştük hafiften de çakırım. Benim için mi gelmişti yoksa ? Zihnimi bulandırmak için kendini mi feda etmişti ? Peki ben kendimi feda etsem kimi kurtaracaktım, kimin acıları dinecekti ? Aslında cevap basit hem kendimi kurutacak hem de kendi acılarımı dindirecektim. Yarını da merak etmiyor değilim. Bugün buraya acılarımın tadını çıkarmak için geldim. Otuz yaşında saçıma düşen aklarla, yüzümdeki çizgilerin hesabını tutmak için. Ama o martı her şeyi mahvetti, iyi ki de yaktım ibneyi bir daha gebersin. Hadi yine yırttın Mithat, içeceğini iç siktir git yat; yarın ne bok olacak onu da gör bakalım. Bir yandan sıcak bir yandan pamuk tonda şiirler, şarap da bitti biraya devam, uyku da basıyor. Yerde yatsam belim, boynum mahvolacak biliyorum. En güzel çıkıp bacanın geçtiği odada yatmak. Üç beş odun daha atsam güneş çıkana kadar rahat yanar. Gerçi bu kadar alkolle donmak imkansız ya. Bura da böyle kaldın sabah toplarım, nasılsa acelem yok. Eve giderken de yol üstü bir börekçide kahvaltı hem de pastırmalı oh mis. Neyse martı hakkını helal et, böyle olsun istemezdim, iyi uykular.

 

Her yer örümcek ağı olmuş amına koyim, yorgan altı da buz gibidir. Hadi bakalım kendimize sürtünerek ısınacağız artık, şu yatağı da bacanın dibine çektim mi terletir bile. İyi geceler dünya, sen bana ben de sana yük olmaya devam edeceğiz; yine kıyamadık nazlı ömrümüze yavşak martının bokuna. Uykunun en ağır vakti, vakti olmasa ne olur kafa güzel uyuyunca savaş çıksın kim uyanır.

 

Yangın alt kattan başlamış. Şömine dibi odun doluydu zaten, benzin şişesini kapayıp kenara koymuştum. Isıya dayanamamış olsa gerek. Buraya gelmek hata mıydı bilmem. Acılarımın tadını çıkarmaya gelmiştim. Sonra onları da alıp usulca gidecektim. Martıyı görünce o şekilde kurtlanmış, leş kokan. İstemedim öyle ölmeyi, vazgeçtim. Kendimi sonraki sabah için hazırlamıştım oysa. Gerçekten de kadere inanmalı mıydı? Ben sandım martı benim için geldi, meğer kanat takıp götürmeye gelmiş. En azından ben kurtlanmayacağım. Tam da dilediğim gibi oldu; sıcak, bol şiirli, ne ekmek ne de sen. Bir şarap bir de ben…





Comments


bottom of page