Lincin Daniskası - Ferhad Dost
- kibritfanzin
- Nov 20, 2024
- 2 min read
Updated: Dec 2, 2024
Bazen düşünüyorum bu Müslümanlar ne çektiyse gerçekten ideolojik sapkınlardan çekmiştir. Buna bir sürü örnek sıralayabiliriz fakat bu örneklerin daniskası Ferhunde'dir (Farkhunda Malikzada). Ferhunde, bundan 6 yıl önce Kabil'de cami önünde muska satan mollayla girdiği polemikten sonra vahşice linç edilerek öldürüldü. Kuran'ı yaktı iftirasıyla dövüldü, taşlandı, ikinci kattan atıldı, arabayla üstünden geçildi, bunlar yetmezmiş gibi bir de benzinle yakıldı. İlahiyat mezunu, İslami İlimlere ve dinine bağlı olan Ferhunde, din görevlisi olarak çalıştığı caminin önündeki mollaya şunları söylemişti: Sen bir yalancısın, insanları kandırıyorsun, dinimizde muska diye bir şey yok. Muska bir hurafe. Din açısından bunu yapman günah'. Yobaz din tüccarı molla buna karşılık elindeki muskaları ve Kur'an-1 yaktı ve Ferhunde'nin üstüne yıktı. Herkes olay yerine toplanıp Ferhunde'yi ortalarına alarak linç etmeye başladı. Oysaki gerçekte öyle bir şey yoktu, Ferhunde sadece küçük kağıtlara bir şeyler yazarak umut tüccarlığı yapan ve insanların gelecek hayalleriyle para kazanmaya çalışan mollayı engellemeye çalışmıştı. İslam'ı bir ticaret aracı olarak kullanan ve attıkları iftiralarla kadınları linç ettiren bu canavarlar, ne yazık ki Ferhunde'nin katlini de saniye saniye kaydedip görüntüleri internette "Bu da İslam düşmanlarına ibret olsun!" başlığı altında paylaştı.
Bana kalırsa Ferhunde'nin tek suçu cehaletle savaşmaktı. Yobazlığından veya idealizminden asla taviz vermeyen bir ülkede cehaletle savaşmak, körler çarşısında ayna satmakla birdir. İşin en can yakan tarafıysa bu olay bir tek Ferhunde'nin başından geçmemiş olması. Eminin bugüne kadar binlerce belki milyonlarca kadın Afganistan'da buna benzer binlerce cehaletin kurbanı olmuştur. Bir kere Afgan bir arkadaşımla konuşurken bana şöyle söylemişti: Bizim orda namus ve din meselesi olunca kimsenin aklına işkenceden ve silahtan başka bir şey gelmez'. Müzakere kültürü olmayan, muhafazakâr yapının baskın olduğu Afganistan'ın ne yazık ki cezasını tek suçu Afganistan doğmak olan kadınlar çekiyor. Viktor Frankl'ın da söylediği gibi 'En çok yaralayan şey fiziksel acı değildir. Haksızlığın, cehaletin, mantıksızlığın verdiği ruhsal ıstıraptır. Eminim oradaki insanları da yaralayan en büyük şey ruhsal ıstıraptır. Varoluşsal sancılar içerisinde büyüyen çocukların, kadınların kendilerini avuttukları şeyse hayaller ve umutlardır. Hayallerinin güzel olduğuna eminin aza bir gerçek var ki zamanla gerçekler hayalleri de değiştiriyor. İbni Haldun'un şöyle bir sözü var: 'Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer. Korkuyorum ki Afganistan'ın geleceği de geçmişine benzer. Ne acı ki İslam dünyasının nerdeyse her yerinde radikal İslam'ın veya cehaletin ürettiği nefretle tekbir ve tekfirden başka cümle bilmeyen insanların masum, suçsuz bireyleri katledişi devam ediyor.
İslamiyet adıyla yaptıkları şey ne İslam'a ne de dine yakışıyor. Sondaysa yazımı Afganistanlı yazar Khaled Hosseini'nin 'Bin Muhteşem Güneş' kitabındaki alıntıyla bitiriyorum.
'Kabil hakkındaki şu şiir bütün gün beynimde çıplanıp duruyordu. Saib-i-Tebrizi, yanılmıyorsam on yedinci yüzyılda yazmış. Tamamını ezbere bilirdim ama şu an yalnızca iki dizesini hatırlayabiliyorum:
Bu şehrin ne çatılarını ışıldatan ayları sayabilirsin,
Ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşi.'
*Umarım bir gün güneş, Afganistan'a güzel günlerin habercisi olarak doğar.

コメント