Kuş Kadın'ın Mavi Şiirleri Nilgün Marmara'nın Şiirine Bir Bakış - Canan Murteza
- kibritfanzin
- Jan 23
- 5 min read
Updated: Feb 3
Her kadının mezarı mavi bir adamın kalbidir. Kelimelerle maviye boyadığı şiirlerini bize bırakıp o kalbe uzandı Nilgün. Bir balkon boşluğuna tutturduğu dileklerin ipleri yontuldu. Bir şiirinin sonuna düşmüştü şu cümleyi, “Niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına? Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" bir çocuk demiş.”
Biliyorum, kuş koymadılar yoluna ama sen çok güzeldin…
Doğumu “ölümün başlangıcı” olarak gördü. Öyleyse çoğu şiirseverin tanıdığı bu tarih 13 Şubat 1958. Sol görüşlü bir baba ve çocukluğu Bulgaristanda geçmiş göçmen bir kadının kızı olarak başladı hikayesi. İlkokulda kırdığı sol kolu yerine sağ kolunu kullanarak tüm sınavlardan geçen Marmara, başarılı eğitim hayatındaki mücadelesini en başında çizerek bizlere kendini gösterdi. Lisans eğitimini, İstanbul Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde başlatsa da görüşlerine daha sıcak yaklaşan Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne geçerek "Sylvia Plath’in Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi" adlı lisans teziyle mezun oldu. 1980 darbesiyle beraber bir sürü ünlü şairle, hayatında yeni bir döngüye giren Marmara, geceler boyu süren dil tartışmalarında buldu kendini. Bu gecelerden birinde tanıştığı Kaan Önal’la sürdürdüğü ilişkisini 1982 yılında evliliğe taşıdı. Bu evlilikten çocuğu olmayan şair, bir sürü şiir dünyaya getirdi.
Nilgün’ün sadece kırmızı kahverengi defterleri olmadı. Kırmızı kahverengi bir hayatı da vardı. Kuş kalbinin yanında, susmayan kafasının içi ve karakterli duruşuyla anılacak bir isim yazdı bize. İş hayatı da özgür fikirleri ve personasız karakterinin getirisi olarak çalkantılı sürdü. Yönetici sekreterliği yaptı. Bu dönemde metin yazarı olarak yer aldığı koltuğunu, bir cenaze metni yazması gerektiği için reddederek terk etti. Ardından Mısır Konsolosluğu’nda çalışmaya başlayan Marmara, işinin ilk haftasında “Sinema günler başlıyor,” diyerek ayrıldı.
Sonra…asıl macerası olan şiire tamamen kendini veren şair, şiirlerini daktiloya çekmeye başladı. İstanbul’a döndüklerinde toplum, sevdiği adam ve şiirleri arasında uçurum oluşmaya başlayan Marmara, 13 Ekim 1987’de Göztepe’de beşinci kattaki evlerinin penceresinden atlayarak intihar etti.
‘’Biliyorum, bir gün dayanamayacak küçük kalbim. Arkamı dönüp güvendiğim ve inandığım her şeye veda edeceğim.’’Öyle dedi ve hayatı onun kuş kalbini taşıyamadı.
Nilgün Marmara’nın intiharından sonra, eşi şöyle demiştir: ‘’Şiir yazdığını bilmezdim. Bir kenarda pıtır pıtır bir şeyler karalardı.’’ Ve bir şiirinde çoktan cevap vermiştir zaten şair: ‘’Yabancıların en yakınıydın sen.’’ Manik depresif tanısı konan şairin gerçek hastalığının anlaşılmamak olduğunu elbette açıkça görebiliyoruz.
Cemal Süreya ona, ‘’Zelda’’ lakabını takmıştı. Onun ölümünün ardından şöyle demişti: “Nilgün ölmüş. Beşinci kattaki evinin penceresinden kendini aşağı atarak canına kıymış, Ece Ayhan söyledi. Çok değişik bir insandı Zelda. Akşamları belli saatten sonra kişilik hatta beden değiştiriyor gibi gelirdi bana. Yüzü alarır bakışlarına çok güzel ama ürkütücü bir parıltı eklenirdi. Çok da gençti. Sanırım otuzuna değmemişti daha. Bu dünyayı başka bir hayatın bekleme salonu ya da vakit geçirme yeri olarak görüyordu. Dönüp baktığımda bir acı da buluyorum Nilgün’ün yüzünde. O zamanlar görememişim. Bugün ortaya çıkıyor.”
Daktiloya Çekilmiş Şiirler, Metinler, Kırmızı Kahverengi Defter…
Ölümünün ardından yayımlanan sayılı kitapları hafızamızda ölümsüzleşti. 29 yıllık yaşamına tutturduğu şiirleri hayattayken sadece dostlarına okuyan Nilgün, şimdilerde ne kadar anlaşılacağını bilseydi belki de kuş olmayı seçmez kuşlara iyi bakmaya devam ederdi.
Nilgün Marmara’nın şiirleri, varoluşun karanlık kıyılarında gezinen, melankoli ile bezeli bir üslupla hayat bulur. Bu şiirlerde benlik, hiçlik, renkler, doğa ve kuş imgeleri, şairin ruh dünyasının derin yansımaları olarak metinlere siner. Şiirlerinde metaforlar ve imgeler, bireysel bir trajediyi ve insanın evrensel kırılganlığını anlamlandıran araçlar haline gelir. Gizdökümcü şiirin şairi Marmara’nın şiirine düşsel bir dokunuş yapacak olursak, Marmara’nın şiirlerinde benlik, çatışmalı bir alan olarak ortaya çıkar. Kendi varoluşuna dair hem derin bir farkındalık hem de ondan kurtulma arzusu hissedilir. Bu bağlamda benlik, bir yük gibi taşınan bir gerçekliktir. Şair, kimi zaman kendi iç benliğini sorgular, kimi zamansa benliğin dış sınırlarını bulanıklaştırarak yok olma isteğini dile getirir. Benlik onun şiirinde hem var olmanın acı verici bir kanıtı hem de bir anlam arayışının merkezidir. Şiirlerindeki içe dönük anlatım, “ben” ve “öteki” arasındaki gerilimle örülür.
“Bir bütün yastığımız bile yoktu,
Birliktelik yüzünün görünmez tansığını
İliştirebileceğimiz.
Herkes yineliyordu,
Bu ne çok renk yüzünüzde,
Böyle ışıltı –Yitmek bakmak
Oysa renk demetleri ölümlerimizdi birlikte,
İçine gizlendiğim ve orada değillendiğim.”
Hiçlik, Nilgün Marmara’nın şiirlerinin omurgasını oluşturan kavramlardan biridir. Sylvia Plath’in etkisi, bu temanın ele alınış biçiminde net bir şekilde hissedilir. Şairin metinlerinde hiçlik, varoluşun boşluğunu kabul etmekle birlikte, aynı zamanda bu boşluk içinde kaybolma isteğini ifade eder. Hiçlik, ona göre hem bir son hem de bir sığınaktır. Şiirlerinde sıkça karşılaşılan “uçurum” ya da “karanlık” imgeleri, bu yok olma arzusunun görselleştirilmiş hâlidir. Nilgün Marmara’nın hiçlik kavramını işleyişi, felsefi bir derinlik taşırken aynı zamanda yoğun bir duygusal yükle sarılır.
Çok yalnızım, mutsuzum
göründüğüm gibi degilim aslında
karanlıklarda kaybolmuşum
...bir ışık arıyorum, bir umut arıyorum uzun zamandır
aradıkça batıyorum karanlik kuyulara
kimse duymuyor çığlıklarımı
duyan aldırış etmiyor çekip kurtarmak istemiyor
bense insanların bu ilgisizligi karşısında ilgiye susamışım
ümidimi yitirmişim
biliyorum bir gün dayanamayacak küçük kalbim
arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim herşeye
veda edeceğim.
Doğa ve kuşlar, Nilgün Marmara’nın şiirlerinde özgürlük ve sınırlanmışlık arasındaki zıtlığı ifade eder. Kuşlar, Marmara’nın şiirinde sıkça görülen bir metafor olarak karşımıza çıkar. Çoğunlukla ruhun özgürleşme arzusunun bir simgesi olarak kullanılan bu imgeler, aynı zamanda bir kırılganlık ve yalnızlık hissiyle de yüklüdür. Kimi zaman anıları da hatırlatan bir imgeye dönüşür. Özellikle “uçmak” eylemi, bir kurtuluş arayışını ya da hiçliğe kanatlanma isteğini temsil eder. Bunun yanı sıra, doğa imgeleri de onun şiirlerinde sembolik bir rol oynar; ağaçlar, rüzgâr, deniz gibi unsurlar, hem fiziksel bir çevreyi hem de ruhsal bir durumun metaforik yansımasını sunar. Doğa, kimi zaman bir sığınak, kimi zaman ise kaotik bir varoluşun göstergesidir.
…Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.
Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
"Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" bir çocuk demiş.
Nilgün Marmara’nın şiirlerinde aşk/ölümle derin bir bağ kurar. Bu bağlamda, aşk çoğu zaman bir tür yok olma arzusu, bireyin kendini sevgilide eritme isteği olarak resmedilir. Marmara’nın şiirlerinde aşk ve ölüm, birbirinden ayrılamaz; ikisi de bir sonu, tükenişi ve aynı zamanda yeniden doğuşu temsil eder. Bu, şairin varoluşçu düşünce yapısıyla da uyum içindedir. Onun dizelerinde sevgili, hem bir kurtarıcı hem de insanın kendi sonuna ulaşmasında bir rehber gibi görülür.
Delilik sevgilim, bir sözcük üzerine kurulmuyor,
varolanı dürtüyor, eşeliyor, o bölgede yer ediniyor.
Bir sabah, bedenimin tüm hücrelerini ele geçirmiş bir acıyla
uyanıyorum, bundan böyle, nereye baktığı bilinmeyen
gözlerinizle her karşılaştığımda katlanacak bir acıyla.
Onu sürükleyeceğim. Sürükleyeceğim ki, açığa çıkarılamayacak,
tanımlanabilir gün ve gecelere maledilemeyecek bir aşk
Yaslı yüreğimin utangaç itirafı: "SİZİ SEVMEKTE ÖLÜYORUM."
…
Bu yazıyı tamamlarken sana itiraf etmeliyim ki bu dünyayı terk ettiğin yaştayım. Bu yaş 29 değil, Nilgün Marmara yaşı. Aynalarla baş başa kaldığın ve görülmediğin her gün yanında olamadığımız için özür dilerim. Seni bir gün daha yaşamda kalmak için ikna edemediğim için de. Zamanın da suçu var. Yine de bilmelisin, her gün daha umutla uyandığım yaşamda, bir gülüşüm sana, bir şiir senden ve unutmadan kuşlara iyi bakıyorum hâlâ.
Kuş Kadınlar’a

Comments