CUMARTESİ DENEMELERİ Neymiş O Fark - Ahmet Durmuş
- kibritfanzin
- Jan 18
- 3 min read
Updated: Feb 3
1914 numaralı kutu gibi bir sokakta geçti çocukluğum. Birinci Dünya Savaşının o menhus baslangıç tarihinden aklımda tutardım hep ilkokulda. Gecekondu mahallesinin gerçekte bir karışlık o sokağı, benim gözüme o vakitler bir meydan savaşı yapılacak kadar büyük gelirdi. Çocukluğumun savunma cephesi oldu o sokakta yaşadığımız ev. Geçen gün bir arkadaşımla yürüdük o sokağa yeniden. Geçmişe yürümek, nostaljinin o şuh güzelliğinin dudaklarından öpmek, o müşfik ellerine saçlarımı teslim etmek, o dirayetli dizlerine başımı yaslamak istiyordum nicedir. Bir aslandan kaçarken ele avuca sığmaz, zıp zıp telaşlarda gözden kaybolan bir ceylan gibiydi geçmişim. Beceriksiz bir avcıydım. Sokağın sonunda çocukluğumun boş arsaları, harabe kalıntıları, deri asılan tahta iskeleleri, hülâsa bütün o dağınıklık ve yıkıntılar, yerini bir müteahhitlik firmasının konfor satan reklamlarına terk etmişti. O sokaktan çıktığımda büyüdüm ve yenildim. Hepsi bu kadar olsa kabuldü. O mahallede koşturup birlikte terlediğim arkadaşlarımın bazılarının şimdi terlemeden elde ettikleri konforlu yaşamlarını ve kendi menhus tâlihimin kahreden sonucunu görünce kendi kendime keşke o sokağa uğramaz olaydım dedim. Sokağın başındaki gecekondu hayat benim kaderim, sokağın sonundaki yeni konforlu yaşam merkezi onların olmuştu.
°°°
Hayat böyleymiş meğer. Çocukluğumun soğuk cephesinde alın teri dökmek pek de akıllı bir iş değilmiş. Hayal kırıklığını yaşadığım an, eski radyomuzda maç dinlerken yediğimiz bir golü haber veren o sesin titreşimleri ânı gibiydi. Sonra gol sesleri, yerini şiirlere bıraktı. Yahya Kemal'in "Bir tel kopar ahenk ebediyyen kesilir" dizesine gelip çattım günün birinde. Bir tel koptu. Ahengin böylesine ebediyyen kesileceği, itiraf edeyim, aklıma gelmezdi. Bu kadarı gelmezdi. Dengem bozuldu. Yıllar var ki, kimseciklerle paylaşmadan o teli tamire uğraştım. Beyhûde yereymiş. Bahtımın ritim bozukluğuna hiçbir şey fayda etmedi.
°°°
Bir savaşta, cephede vurulan bir paşayla bir erin kaderinin ölüm denilen o meçhulde birleşmesinin düşüncesi, beni çocukluğumun sokağının alt tarafındaki mezarlıkta yürürken meşgul etti. Ölüm düşüncesini kefenlemek, üstüne kürek kürek toprak atmak istedim. Olmadı. İçinde bir ölüyü taşıyan biriydim ben. O ölüyü bazılarına anlattım. Onun kahramanlık hikayelerini, cesur ve yiğit anılarını. Sonuçta vurulan bir paşayı içine gömmüş bir er olmuş, sonra bir kere de böyle vurulmuştum.
°°°
"Belli bir bozgun yaşadık" diyen şair bilmem ki, bozgun nedir biliyor muydu? Ben yaşadım o bozgunu. Savaş sırasında vurulacağımı anladım anlamasına da, yıllar öncesinden yaptığım tüm hayat planlarım bozulmuştu. Güneşli hava bozulacak, sonra kar yağacak dedim. Kimse de oralı olmadı. İnsanlar birer miyoptu. Sadece önünü görüyordu. Çok sisli bir havada yürüyen kimseler gibi sadece adım attıkça ilerisini görebiliyorlardı. Adımlar yıllarca atılacak ki, ölme eşeğim ölme, ancak ufuktaki bozgun görülsündü. Sonra sis birden dağılacak ortalığa saçılan şaşkın bakışlardan turşu kuracaktık! İşe bakın, çocukluğumun sokağı Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıç tarihi olunca bizim hikâye de tuhaf teşbihler, yo hayır korkunç teşbihlerle, hususi hayatımın lanetli Mondros'una çıkıyor!
°°°
Bu kadar gereksiz ve saçma benzetmeler kâfi! Çıkalım farelerin peynir kapanına dönen o sokaktan, yürüyelim şöyle İstanbul'da, örneğin Kadıköy rıhtımında, mesela Üsküdar'da, Salacak'ta... İşte orada rastgel bakalım ilkgençliğinin yakışıklı günlerine. Delikanlı, bir ıslık tuttur, bir şiir oku. Aşk olsun illaki içinde. Ortak ateşin etrafında ritimli bir Akdeniz şarkısında el çırpan anılarla geldik bugüne.
°°°
Koro: Geldik bugüne.
°°°
Dostlukların son gününü yaşadık, ilişkilerin bitişine şahit olduk, ölüler gömdük, çocuklar doğurduk. Dünyanın kaç bucak olduğunu gördük, su insanı boğar, ateş yakarmış, anladık.
°°°
Ve: Geldik bugüne. Ne oldu şimdi? Niçin doğdu güneşler, niçin karardı günler, neden yaz geldi, neden soğudu havalar, niye güldük, niye ağladık?
°°°
Teşbihleri unut. Unut 1914'ü. Ölmedin ya. Mezarlıkta dut yapraklarını yemek için başını kabuğundan çıkaran kaplumbağayı seyreden sen değil misin şimdi? Benim. Ama bir farkla.
°°°
Koro: Neymiş o fark?

תגובות