Belgin Birgül Azize - Gözde Erzurumlu
- kibritfanzin
- Feb 14
- 4 min read
Bir deli.
Akıl bir.
24
Gezginlerdendim. Epey bir vakit önce kalmamayı öğrenmiştim yaşamdan. Kalırken insan yerde, bir de, herhangilerinden ötesinde berisinde kopardı kendinden. Belki de yırtılırdı. O vakit anladım ki insan kalmamalı. Kendinden yırtılarak kopmamak için. İnsan ki eğer durursa bağlanmak için diğerleriyle, şehirlerle, caddelerle, dükkanlarla o yere ait olan yaşam kokusuyla özdeşleşmek zorunda. Bağlanmakta bir nevi kendinden kopmak değil mi esasında?
Parça parça gökyüzü geçerken yanımdan arabayı durdum. Nefesim sanki başka bir yere uğramıştı da aceleyle bana gelmeye çalışıyordu. Yetişmeye çalışıyordu genzime, ciğerlerime. Direksiyonu daha fazla sıkmıştım. Yavaş halde aldım o nefesi. Tane tane. Çift çift. Belki de tek tek. Yeniden parça parça görmeye başlamıştım gökyüzünü. Bu seferki hızlıydı diğerinin aksine. Gaza basmaya devam ettiğimi o parçalardan anlamıştım.
Hızlandım.
Umurumda kalmamıştı bende. O da gitmişti. Eğer olsaydı biraz eğer kalsaydı biraz bu hızı yapıyor olmayacaktım. Yolun dönemeçli kısmında terk edilmiştim. Umurum tarafından. Umurum sayesinde ya da. Halbuki ben değil miydim kalmamayı öğrenen. Ben değil miydim kendimden kopmamak için bağlanmaktan kaçan? O zaman neden umurumda olmadığı için süratle virajda giderken ona kalmadığı için kızıyorum?
Neden kendime kızıyorum ölmeye giderken?
12/24
Yaşam kokusundan iz yok. Yalnızca birkaç ilaç. Onlarda tanıdık. Karanlığın içinden duyabildiğim şey koku. Ondanda başka bir şey bulamıyorum.
- Yarım saat sonra uyandıralım.
Gerek var mıydı gerçekten yarım saate? Uyanmıştım zaten. Göremiyordum ve de konuşamıyordum. Belli değil miydi uyanık olduğum bunlar olmadan da?
- Oyuncuymuş. Kaza yapmış hızlı kullandığı için. Diyorlar ki kendini öldürmeye çalışmış.
Demesinler. Öyle çünkü. Anımsadığım şey kızgın olduğum. Gökyüzünün gelip giden mavili-beyazlığında kalmıştı öfkem. Nedeni neydi ve kimeydi hatırlamıyorum. Sadece bir his. Öylece kalmış içimde. Bende.
- Pek tanınan biri değil herhalde. Baksanıza ben ilk defa gördüm. Ne adını ne sanını duydum daha önce.
- Bende tanımıyorum.
- Bende.
Sahi adım neydi? Oyunculuğu niçin seçmiştim?
Belgin olabilir mi? ya da Birgül. Azize’dir belki de.
24/12/24
Çöken gecenin soluksuz tonunda yürürken anımsamıştım. Ne güzel günlerdi! Kurtarılmaya çalışılmış bedenimle yürüyordum şimdi bu yolları. Adım yoktu. Oyuncu denmişti. Kim olduğum mühim değildi. Mühim olan şeydi oyunculuk. Tanınmamış berduş oyuncu. Üzücü hatta acınasıydı hikayem. Bağlandığım insanların düşünceleriydi bunlar. Beni kurtaran bana bakan insanların düşünceleri. Öğlenin bir vaktinde karar vermişim ölmeye. Hızlıymışım. Öyle diyorlar. Ben gündüzü sevmem oysa. Gece neden yapmadım bu işi aylardır düşünürüm. Evimin sokağında yaşam kokusuna rastlıyorum geceleri yürüyüşe çıktığımda. Her dükkânda alıyorum o kokuyu. Öyle tanıdık öyle ben öyle insanlar ki! Çiçekçi, lokanta, kahveci, takıcı. Hepsi oradalar. Hepsi kalmışlar caddede. Yaşam kokusu diyorum. Yaşamak böyle kokmalı. İnsan kokmalı. Tane tane. Çift çift. Belki de tek tek içime çekiyorum yaşam kokusunu. Doyamıyorum. Doyamadıkça yürüyorum bir fazla. İki fazla. Beş fazla. Evimden uzaklaşmak yerine sokakları yeniden tekrar tekrar geçiyorum. Aynı yerde kalıyorum. Ben gezginlerdenim. Herkes gibi şehirler ya da ülkelerle ilgilenmem. Sokaklarla, dükkanlarla ilgilenirim. Aynı yerleri gezerim. Kalarak gezerim. Gitmem hiçbir yere. Kimseye.
***
Beyaz kapının ardından geçmiştim. Yüksek sesler, gülüşmeler geliyordu kulağa. Adım sesleri. Bale sesleri. Havaya dokunan elleri görüyorum. Dans eden ayakları. Ağlayan yüzleri. Oyuncuyum diyorum kendime. Oyuncuymuşum.
Miş. Mış. Muş.
Miş. Mış. Muş.
Ben buyum. Mişim. Mışım. Muşum. Öyleymiş gibi yapmak mesleğim. Oyunculuk bu değil midir? Aslı olmadan gibi olmak. Bir kimlikte, bir insanda, bir isimde, bir meslekte kalmamak. Gezgin misali oradan oraya gitmek. Kalmamak. Kalırsam yerde, bir de, herhangilerin ötesinde berisinde nasıl olabilirim ki oyuncu?
- Aaaa hoş geldin Belgin.
- Hoş geldin Birgül.
- Hoş geldin Azize.
Duvara asılmış maskelerin dibinde duran bu insanlardı beni oyuncu olduğuma ikna eden. Hatırlamasam da kazadan sonra kendimi onlar duymuşlardı beni. Altlarında ki etekler renk renkti. Ellerinde peruklar dudaklarının üzerinde bıyıklar vardı. Yeni bir oyun yeni kimlikler. Yüzümde ki gülümsemenin ardından ancak birkaç kelimeyi söyleyebilmiştim.
- Hepinize hoş buldum hanımlar.
Epey bir vakit geçmişti iyileşeli. Oyunculuğu öğreneli. Tutmuştum bir ev güzel bir semtte. İşim vardı. Evim vardı. Dostlarım vardı. Adım yoktu. Öyle istediğimden dolayı kimse bir şey söylememişti. Ne gerek vardı ki gerçek bir isme? Arzum üç isimli beş isimli her gün farklı adlarım olmasıydı. Kalmak istemedim nedensizce bir isimde. Gezgindim ben. Sokakları, dükkanları, caddeleri gezerdim. Kimliğimde yoktu oyuncu olduğum için. İşimde de gezerdim. Bir isme bağlı kalmak belki de o öğlen vaktinde ki öfkemi getirecekti tekrardan bana. Yeniden ölmek isteyecektim kim bilir?
24/12/24
İçeriye girerken göz göze geldiğim insanlara selam veriyordum tüm oyunculuğumla birlikte. Mutlu değildim. Sebebim yoktu gülümsemek için. Yaşam kokusundan yoksun bu yerde ilaçları tanımıştım ilk önce. Onlardı kokan. Buranın yaşam kokusu da ilaçlardır belki de? Kalabalık koridorun sonunda görmüştüm odayı.
119.
Önündeydim kapının. Elimde koca bir buket. Renk renk. Aynı kızların etekleri gibi. Nefesimi tane tane alıyordum. Kapının kulpunda ki yansımam duruyordu. Bekliyordu. Görüyordum onu. Duran Belgin’i duran Birgül’ü duran Azize’yi.
Odanın ortasında ki kadına yaklaştım buketleri de beraberimde götürerek.
Mış. Miş. Muş.
Söyledim durdum bu tekerlemeyi. Mutlu bir ziyaretti benimki. Oyunculuğum en azından böyle olması gerektiğini söylüyordu. Odada kalan bu genç kadın hareket etmeden duvarı izliyordu. Ben ise onu. Yalnıza durmak sevdiği bir şeye benzese de belki kalmak istiyordu. Anda, kendinde, odada.
-Usun ilaç vakti kızım.
İlk kez duyuyordu bu ismi. Daha öncekilerden farklıydı. Anlamını biliyordu sanki. Hüzün. Tanıdığı, bildiği bir duyguyu yeniden hissedince bir adım geriye gitti ve düşürdü koca buketi yere.
Öğlen vaktinde ki öfke.
Oydu.
Yaşam kokusundan yoksun burada, yerde, bir de, herhangilerin ötesinde berisinde kalmıştı. Kopmamak için kendisinden hiç gitmemişti. Kalmıştı. Gezgin olan o, hastanede dolaşmıştı. İlaç kokularıyla.
Odada bir deli vardı. Akılda bir.

Gözde Hanım yazınızı beğendim