top of page

Ayşe Kulin ile Edebiyat Üzerine Röportaj

  • kibritfanzin
  • Dec 16, 2024
  • 3 min read

Updated: Feb 3

-Merhaba. Öncelikle nasılsınız? Nasıl geçiyor bilgelik yaşlarınız?

A.K-Çok iyi geçiyor çünkü hayatımın sonuna yaklaşırken, kendi ailemin devamına şahit olabiliyorum. Size birkaç gün gecikmeyle dönmemin nedeni, ikinci torun çocuğumun doğumu için Cenevre’ye gitmiş olmamdı. Seksen üç yaşıma rağmen tek başıma seyahat edebilmekten ve ailemin genişlediğini görmekten mutluluk duydum.

-Ayşe hanım, İstanbul’da doğup, büyümüş bir aydın olarak günümüz İstanbul’unu nasıl tasvir edersiniz? Sizi en çok neler rahatsız ediyor?

A.K-İstanbul’un tüm eski güzellikleri yıpranmış olsalar da hâlâ yerinde duruyor. Ama insanları tanınmayacak halde!  Hava alanında yurduma giriş yaparken, pasaport kuyruğunda önümde baştan aşağı siyah peçeli ve çarşaflı, Arapça konuşan ve ellerinde yeşil Türk pasaportları taşıyan hayli kalabalık bir kadın grubu vardı. Sanırım Suriye’den geliyorlardı. Oturduğum semtte de özellikle dükkanlarda artık Türkçe yerine başka bir dil konuşuluyor. Şehrimde kendi kimliğimin erimeye başladığını görmek güven verici bir duygu değil. Ayrıca giderek artan genel şiddet ve kadına karşı işlenen suçların yükselişini çok endişe verici buluyorum. Keşke savaşlar hiç olmasaydı, her insan kendi ülkesinde mutlu mesut yaşayabileydi.

 -Ekonomik ve toplumsal sorunlarımızı göz önünde bulundurursak, ülkemizin başından geçenlere dair bir yazar olarak ne söyleyebilirsiniz?

A.K-Kendi düşen ağlamaz!

-Eleştiriye açık bir yazar olduğunuzu biliyoruz. Hakkınızda yapılan hangi eleştirilere katılmıyorsunuz? Bu sanki haksızlık olmuş dediğiniz bir eleştiri var mı?

A.K-Hakkımda yapılan eleştirilerin türünü bilmiyorum ki size yanıt vereyim. Benim kulağıma sadece beğenerek, severek okuduğum bir kadın yazarın hakkımda ‘ticari yazar’ dediği geldi. Ona yanıtım şudur: Kitap dahil herhangi bir ürün satışa sunulduğu anda ticari ürün olur. Bu yaftayı yemek istemeyen yazarlar, ancak azdıklarını evlerinde kendileri çoğaltarak dostları, arkadaşlarıyla karşılıksız paylaşırlarsa,  işte o emek ticari olmaz. Bilgisine sunmuş olayım.

 -Tomris Uyar, Pınar Kür, İpek Ongun ve Nazlı Eray gibi değerli yazarlarımız aynı zamanda sizin okul arkadaşlarınız. Bir arkadaş olarak onları ve o günleri bize biraz anlatır mısınız?

A.K-Sorunuzda ismi geçen yazarlar ve pek çok kadın/ erkek oyuncu bizim okuldan çıkmadır çünkü bizlerin öğrenci olduğu yıllarda okulumuzda çok iyi edebiyat hocaları vardı ve her sınıf yılda bir Türkçe bir İngilizce, bir de Fransızca veya Almanca hangi ikinci dili alıyorsa, o dilde bir tiyatro oyunu sahnelemek zorundaydı. Ayrıca erkek öğrencilerin okuduğu Bebek’teki Robert Kolejlilerle birlikte bir kez bizim Arnavutköy’deki sahnemizde, bir kez de Robert Kolej’in sahnesinde müşterek birer tiyatro eseri sergiledik. Bu çalışmalarından efsane bir isim olan Dorothy İz sorumluydu. Sonuç olarak bizden pek çok yazar ve oyuncu çıktı.

-İnsan, içinde yaşadığı dünyaya dair hiçbir verili gerçeklik ile gözlerini açmaz. Daha sonra varoluşsal sancılar başlar. Varoluşçuluk sancılarında ailenin ve toplumun yeri nelerdir?

A.K-Doğruyu öğrenmek ailede başlar, okulda devam eder.  Bugün bu halde olmamızın, Allah’ın günü en az bir kadın cinayetinin, trafikte yapılacak en ufak bir hatanın dahi ölüme varan kavgalara dönüşmesine, doktorların, öğretmenlerin, işini yapmaya çalışan memurların saldırıya uğramasına neden, eğitimsiz ya da yanlış değerlerle yetişmiş kuşaklar ve umudunu kaybetmiş insanlardır.  

-Okurlar çoğu zaman karakterin yaptığı veya söylediği bir şeyi yazarın yargısı veya fikriymiş gibi değerlendirebiliyor. Peki siz kaleme aldığınız karakterlerinizin fikirlerinde veya yaptıklarının ne kadarında yer alıyorsunuz?

A.K-Ben yazarların toplumlarında yanlış gördüklerine işaret ederek bir farkındalık yaratmaları fikrine çok açığım ama okurların sorudaki yargısına katılmam zor. Yazar eğer otobiyografi yazmıyorsa, kendi iç dünyasını değil, kafasındaki dünyayı yazıya döker, bunu yaparken de kendi kimliğinden sıyrılmasını bilmelidir. Yoksa her roman kahramanını kendine benzetir. Benim GİZLİ ANLARIN YOLCUSU ya da BORA’NIN KİTABI gibi erkeklerin sesiyle yazılmış romanlarım da olduğuna göre, kendimi dışarda bırakarak yazabiliyorum demek ki. 

-Türkiye’deki kadın yazarlarımızın rolü hakkında düşünceleriniz nelerdir? Ayşe Kulin’in bu alandaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

A.K-Kadın yazarlarla erkek yazarlar arasında bir yarış ya da değerlendirme yapmaya karşıyım. Kadın, erkek ya da eşcinsel, her yazar sadece yazdığıyla değerlendirilmelidir, cinsiyeti ya da cinsel tercihi ile değil. Başkaları ne düşünür bilemem ama ben kendimi cesur bir yazar olarak nitelendiriyorum. Siyasi alandan tutun, cinselliğe kadar, her ne söylemek istemişsem, bunu yüksek sesle yaptım, mırıldanarak ya da ima yoluyla değil.

-Son olarak zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.

A.Y-Ben teşekkür ederim.



Comments


bottom of page