top of page

Anar Heybetov ile Oyunculuk Üzerine Röportaj

  • kibritfanzin
  • Feb 7
  • 10 min read

Anar Heybetov, sahne performanslarıyla ve ekran projeleriyle geniş bir kitleye ulaşmayı başarmış ve “Azerbaycan Cumhuriyeti Onursal Sanatçısı” unvanını almış, Azerbaycan’da çok sevilen tiyatrocu ve oyuncudur. Kendisi tiyatro sahnelerinde sergilediği karakter derinlikleri ve doğallığıyla izleyicilerin kalbinde yer edinmiştir. Özellikle dram türündeki eserlerdeki etkileyici performanslarıyla tanınan Heybetov, çok sayıda ödül ve takdir almıştır. Aynı zamanda sinema kariyerinde de başarılı projelerde yer almış, farklı karakterlerle izleyicileri etkilemeyi başarmıştır. Kendine has tarzı, sahnedeki enerjisi ve oyunculuk yeteneği ile Anar Heybetov, Azerbaycan tiyatro ve sinemasında önemli isimlerinden biri olmayı başarmıştır. Kendisiyle bir tiyatro oyunu öncesi bir araya gelip sohbet etme fırsatı yakaladık. Röportaj talebimizi geri çevirmeyip, bizlere zaman ayırdığı için kendisine tekrardan teşekkür ediyoruz.



-Anar bey merhaba. Öncelikle nasılsınız?

A.H- Merhaba. İyiyim çok teşekkür ederim. Sizi sormalı?

-Biz de iyiyiz teşekkür ederiz. Sizi fazla tutmadan sorularıma geçmek istiyorum.

A.H- Elbette buyurunuz.

-Oyunculuk kariyerinizde size en çok ilham veren projeler, roller hangileri oldu?

A.H- Şöyle söyleyeyim, şimdiye kadar oynadığım tüm rollerden ilham almaya, severek çalışmaya özen gösterdim; hem prova süreçlerinde hem de oyun sırasında. Bütün rollerimi çok sevdim. Ama özellikle tiyatro alanında, Mirza Celil Memmedkuluzade’nin "Ölüler" eserinde, merhum sanatçı Azer Paşa Nemetov’un rejisörlüğünde, Azerbaycan Akademik Milli Dram Tiyatrosu'nda oynadığım ‘İskender rolünü belirtmek isterim. Bugün tesadüfen yine aynı oyunu sahneleyeceğiz. Vaktiniz olursa izleyebilirsiniz. Aynı zamanda, Ali Amirli'nin, Mikayıl Müşfiq ve eşi Dilber Axundazade’ye ithafen yazılmış "Ah, Bu Uzun Sevda Yolu" oyununda canlandırdığım Mikayıl Müşfiq rolü de benim için çok özeldir. Son zamanlarda ise, büyük Hüseyn Cavid’in "İblis" piyesinden uyarlanan, Mehriban Alekberzade rejisörlüğünde sahnelenen, tiyatro oyunu olan "İblis" oyununda canlandırdığım İblis rolünü söyleyebilirim. Aslında her bir rolümü çok sevdim. Şimdi herhangi birini anmayı unutsam, söylemezsem o rolüm bana küser diye düşünüyorum.(Gülüyor) Ama özellikle bu rollerin altını çizmek isterim.

- Rol seçiminde sizin için en önemli olan nedir? Karakterin gücü mü, yönetmenle iş birliği mi yoksa seyircilere etkisi?

A.H- Bunu tiyatro için mi soruyorsunuz, yoksa sinema filmi için mi?

- Dilerseniz önce tiyatro için diyelim.

A.H- Tiyatroda rol seçimi bize bağlı olan bir şey değildir. Bizim öyle bir yetkimiz yok ki burada rol seçelim. Arzulaya bilirsin, fikrini belirtebilirsin, ama "Şunu seçeyim, bunu seçeyim" diye bir şey mümkün değildir. Yönetmenler burada çalışan aktörleri yeterince tanıyorlar. Belki bazen çok nadir birinde yanılabilirler ama çoğu zaman, hangi oyuncunun hangi rolün üstesinden gelip gelemeyeceğini çok iyi bilirler.

- Peki sinema için ne söylemek istersiniz?

A.H- Öncelikle, bence en önemli olan senaryodur. Yani, genel olarak ne anlatılıyor, ne çekiyoruz, neyi göstereceğiz? Daha sonra içindeki rol önem kazanıyor. Karakterin iyi ya da kötü olması fark etmiyor, çünkü önemli olan hikâyenin bütünüdür. Açık konuşmak gerekirse, senaryolarımızın çoğu—bilmiyorum bizim dizileri izliyor musunuz—çok basit yazılıyor, bazıları çok absürt duruyor. Tabii ki, kaliteli olanları da var, ama sayıları oldukça az. Öncelikle senaryonun kalitesine dikkat ediyoruz, sonra projeyi kimin yönettiğine, kimlerle çalışıldığına bakıyoruz. Yönetmenin tecrübesine baktıktan sonra anlaşma sağlanıyor. Ama tiyatroda bu mümkün değil. Tiyatroda roller emirle verilir, yani rol dağılımı yönetmen tarafından yapılır. Sonrasında bizim bir ilan panomuz var, oraya duyurular ve repertuar yerleştirilir. Oraya bakarak kimin hangi rolü aldığını öğreniriz. Burada "Ben bu rolü istiyorum, bunu istemiyorum" gibi bir seçim şansı yoktur.

- Bir senaryonun arkadaşınız tarafından yazılması veya filmin arkadaşınız tarafından çekiliyor olması o projede yer almanızı ne oranda etkiliyor?

A.H- Oluyor tabii. Elimden geldiğince ona destek olurum. Arkadaşımsa her zaman ona yardım ederim. Ettim de. Oluyor yani bazen böyle şeyler.

-Sizce Azerbaycan'da oyunculuğun veya oyuncu olmanın sınırları var mı? Varsa, bu sınırlar nelerdir?

A.H- Bence ister tiyatroda olsun ister sinemada, oyuncu için sınır olmamalı. Tabii ki, biz Azerbaycan'dan konuşuyorsak, bazı şeyler genel olarak tavsiye edilmez. Örneğin böyle bir şeyi göstermeyelim veya çekmeyelim, keza tiyatroda da aynı. Yani, bu tür sınırlar olabilir, ama sırf oyuncu için sınır olmamalı bence.

- Peki sizin hiç kendinize bir sınır koyduğunuz oldu mu? Örneğin, herhangi bir karakter, bir diyalog ya da herhangi bir sahne olabilir.

A.H- Hayır, sınır koymadım, sadece kendimi orada görmedim. Bazı durumlarda çok düşündüm ve fark ettim ki, hayır, ben kendimi orada görmüyorum. Belki de o insanlarla çalışırsam onlara engel olurum gibi hissettim. Bu yüzden, evet, böyle bir durum oldu ama bunu sınır olarak saymıyorum. Sadece kendimi orada görmedim.

- Son yıllarda ödül alan filmler tartışmalara sebep oluyor. Bazı sinema eleştirmenleri, bu ödüllerin filmin kalitesine göre değil, yönetmenin ve yapımcı şirketin siyasi görüşlerine göre verildiğini öne sürüyor. Peki, bu konuda ne düşünüyorsunuz? Yani, Azerbaycan'a karşı tarafsız bir duruş var mı? Genel olarak ödül alan filmleri gerçekten bu ödüle layık görüyor musunuz? Çünkü şu anda bazı yapımcılar ve yönetmenler, artık yapımcı şirketlerin onlara ödül veren kuruluşlarla bir ilişkisi olduğunu söylüyor.

A.H- Bu konuyla ilişkin derin bilgilere sahibim desem doğru olmaz. Yani tahminlerimiz var bazen biz de kendi aramızda böyle sohbetler ederiz. Düşünüyorum ki, son zamanlarda biliyorsunuz bizde film sektöründe bir tür açlık var. Genel olarak, sinema stüdyoları film üretmiyor. Şimdi biraz gençler var ki, onlar kendilerine arkadaşlarından oluşan  bir ekip oluşturuyorlar, bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Bazıları da  gerçekten bir şeyler yapıyor. Düşünüyorum ki, bize biraz daha zaman lazım. Tahmini belki beş yıl, belki on yıl bilmiyorum. Yıl veremem ama biraz zaman lazım. Yani zaman lazım bize filmlerimizin festivallara katılıp, sizin bahsettiğiniz ödülleri alması için.

- Bu biraz da senaryo yetersizliğinden kaynaklı sanırım. Çünkü ben Azerbaycan'ın çoğu dizisini izlemedim ama birkaçını izleyip, genel olarak bir göz attım, senaryolar hep birbirinin tekrarı ya da benzeri. Tamamı aile sorunları üzerine çekilmiş.  Dizideki kahramanların başından geçen problemler çok milli problemler. Sadece Azerbaycan’a has sorunlar yani. Bunları bugün Avrupa'ya veya festivale taşımak bence çok zor. Fakat, bu soruya yönetmenlerde de klişe cevap  var; ‘İzleyici bunu istiyor, biz de bu yüzden bunu çekiyoruz’.  Ama yanlış hatırlamıyorsam, bir iki yıl önce "Akrep Mevsimi" adlı bir dizi çıktı ve yayımlandığı gibi Azerbaycan’da çok izlenen bir dizi oldu. Konusu da çok ilgi çekiciydi. Yani bu dizi aslında bize izleyicinin farklı konulara da aç olduğunu ve farklı konular da ele alınırsa izleyicisinin bol olabileceğini kanıtladı. Neden dizilerde sadece aile sorunları işleniyor?

A.H- Biliyor musunuz, orada şimdi işin maliyet tarafı da var. Bugün diziler öyle ki, onu sık sık çekip zamanında yetiştirmek zorundasınız, bizde durum böyle. Günlük dizileri çektiğinizde çok fazla kaliteden söz edemiyoruz. Çünkü bazen bazı günlerde, çekime gittiğinizde gün içerisinde 20-22 sahne çekiyoruz farklı günlerde olan bölümler için. Orada zaman yok. Ekonomik tarafından da bakarsak sanırım herhangi bir ülkeyle karşılaştırma bile yapamayız. Çok az. Gerçekten, çok az. Bu yüzden böyle olabilir. Ama "Akrep Mevsimi’nin" ister konusu olsun ister kalitesi olsun gerçekten çok güzel bir dizi. Sanırım Emil Guliyev'in, bu diziyi çekmesi için yeteri kadar zamana sahip olduğunu düşünüyorum. Ayrıca belki istediği kadar olmasa da elinde bu diziyi çekmesi için bir miktar bütçe de olmuş. O yüzden diziyi hem çok rahat hem de çok güzel bir şekilde çekmiş.

- O zaman anladığım kadarıyla senaryo var ama bütçe ve zaman yok.

 A.H- Evet sermaye ve zaman yok. Zaman az.

 - Aile konulu senaryoların çekimi daha kolay olduğu için o zaman bu kadar fazla çekiliyor.

 A.H- Hem kolay hem de günlük tüketildiği için. İnsanlar televizyonun önünde oturarak bu dizileri izliyorlar. Şimdi, beğenen beğenir, beğenmeyen beğenmez.

- Bir de kesin seyircisi var nasıl olsa izlenmeme riski yok.

A.H- Aynen öyle

-Peki ya siz, eğer film çekme fırsatınız olsaydı, hangi konuyu  işlemek ya da nasıl bir karaktere can vermek isterdiniz?

A.H- Kesin bir konu yok aslında aklımda. Ama yine de düşünüyorum ki, herhalde bizim kazandığımız Karabağ zaferinden sonra, bir savaş konulu bir film olabilirdi.Doğrusu bilmiyorum, onu yapabilir miyim yoksa yapamaz mıyım ama bu konuyla ilgili film olabilirdi. Aslında bu tür filmler zaten çekiliyor ama ben de 44 günlük savaşla ilgili bir film yapmak isterdim.

- Oyunculuk kariyerinizde kişisel gelişiminizi nasıl devam ettiriyorsunuz? Kendinizi daha iyi ifade etmek için hangi yeni beceriler üzerinde çalışıyorsunuz? Benim gözlemlediğim kadarıyla, özellikle tiyatro oyuncuları sürekli gözlemliyorlar. Sizde de böyle bir durum var mı?

A.H- Tabii ki gözlem olmazsa olmazımız. O kesinlikle olmalı.

- Ben uzun yıllar önce bir oyuncuyla röportaj yapmıştım. O bana örneğin bir dilenciyi oynayacaksa bir hafta önceden sokağa çıkıp gerçekten bir dilenciyle zaman geçirip onunla sohbet ettiğini söylemişti. Bu benim çok dikkatimi çekmişti. Sizde de var mı benzeri bir şey?

A.H- Evet benzeri şeyleri, biz de genç zamanlarımızda yaptık. Ama şimdi, yine söylüyorum, zamanımız çok kısıtlı. Vaktin olursa mutlaka yapmalısın, bir yerlerde gözlemlemelisin ki, o an o kişi nasıl hissediyor, o kişiden neleri  alıp kendi canlandıracağın karaktere yüklesen daha iyi olur diye. Bunları yapmakta kesinlikle fada var. Ama şimdi zamanımız yettiği kadar yapıyoruz.

- Gözlemden konu açılmışken bir oyuncu olarak bugünkü Azerbaycan'ı gözlemlediğinizde sizi ciddi şekilde rahatsız eden nelerdir? Örneğin, bugün birçok insan sosyal medyayı çok yanlış bir şekilde kullandığımızdan yana şikayetçi siz ne söylemek istersiniz?

A.H- Sosyal medyadan bahsetmek, bu konuya değinmek gerekli mi değil mi biraz tereddütlüyüm. Çünkü ben de ara sıra sosyal medyayı kullanıyorum. Fakat bazı insanlar bunu anlamsız bir şekilde kullanıyor. Bu, halkın zevkini de bozuyor. Mesela, şimdi televizyon kanalları bile sosyal medya fenomenlerini, yani tiktokerleri  konuk çağırıyorlar. Bunlar gerçekten zevki bozucu şeyler diye düşünüyorum. Sonuçta, bunları izleyen kişinin de aklını kullanması gerekiyor, sanırım değil mi?

- Daha başka gözlemleriniz var mı?

A.H- Hem işlerimizle hem de özel hayatımızla o kadar meşgulüz ki, belirli bir şeyi gözlemleyip kesin bir şekilde rahatsız olduğumu söylemem şu an çok zor. Ama her şekilde bir rahatsızlık oluyor. Vardır yani.

-Sanırım dizilerin oyunculara ekonomik getirisi de sorunlarınızdan biri olabilir.

 A.H- Evet doğru, oyuncuların maaşı bizim için yeterli değil. Sizinle buluşmadan yarım saat önce müdürümle bir görüşme yaptım. Bu konuyla ilgili bir konuşma geçti aramızda. Maaşlarımıza  çok az zam gelmiş tiyatroda. Ama daha önce dediğim gibi, diğer ülkelerle kıyasladığında çok az.

- Anar Bey, peki bu ücret meselesi nasıl oluyor burada? Her oyuncunun kendi talep ettiği ücret mi var? Yoksa, yönetmen senaryoyu getiriyor ve bunun bütçesi, değeri bu diyor. Sen ister oyna, ister oynama. Oynamazsan başka bir oyuncumu bulunur?

A.H- Öyle de oluyor. Sadece seni özellikle çekmek istiyorlarsa belirli bir miktar belki artırırlar. O zaman anlaşabilirsin. Bir kere başımdan şöyle bir olay geçti. Beni bir diziye davet ettiler. Orada her şeyi konuştuk anlaştık konu kaporaya gelince  çok komik bir rakam söylediler. Bakın dedim bari şu kadar olsun dedim ve teklif ettiğim rakamda uygun yani onlara da uyacak rakam aslında. Neyse biz bir türlü anlaşamadık. Sonra o diziyi izledim bana teklif ettikleri role kimi çekmişler diye. Çektikleri kişi bizim arkadaşımız orada sorun yok. Fakat duydum ki onunla bana teklif ettikleri ücretten bile daha ucuza anlaşmışlar. Sonra düşündüm ki, onlar için gerçekten fark etmezmiş Anar olsun, Hasan olsun, başka biri olsun. Bir rol var ve kiminle daha uyguna anlaşırsak onu çekeriz kafasındalar. Diziyi izlerken iyi ki de o dizide oynamamışım dedim.

- Ama kendi fiyatı olan oyuncular da vardır değil mi? Benim fiyatım bu çekmek istiyorsan bu kadar vermen gerekiyor diyen.

A.H- Var evet. Bazı oyuncu var ki, çok ünlü, çok seviliyor ve o diziye çekilirse sırf onun için çok izleneceğini biliyorlar. Haliyle onlar daha fazla ücret alıyorlar. Fiyat farkları var yani.

- Bence siz de öyle bir imaja sahipsiniz. Mesela, YouTube'da "Axtarış" (Arayış) diye bir kısa film vardı. Ben şahsen orada sizi gördüğüm için izlemiştim. Belki orada videonun kapağında başka bir oyuncu olsaydı, izlemezdim. Bence benim gibi çok insan sadece siz olduğunuz için izlemiştir.

A.H- Teşekkür ederim. Ne mutlu bana. Bu tür iltifatları sosyal medya da , insanlar tarafından da çok alıyorum. Yazılan yorumlarıda okuyorum, hissediyorum o ilgiyi, sevgiyi. Her birine teşekkür ediyorum, sevenlere de, sevmeyenlere de.

- Bu arada sizinle röporta yapmadan önce hakkınızda internet taraması yaparken hiç kötü yoruma denk gelmedim. Bu kadar çok sevgi de her oyuncuya pek nasip olmuyor. Çok sevindim adınıza

A.H- Bunu geçenlerde bir arkadaşım da bana söyledi. Hakkında hiç kötü yorum yok diye. Çok mutlu oldum. Kendim de bazen okuyorum yazılan yorumları. Hepsini okumya maalesef zamanım yetmiyor. Denk geldikce okuyorum ama. Sağ olsunlar. Ne mutlu bana.

- Umarım hep böyle de devam eder. Ben diğer soruma geçmek istiyorum. Sizin aynı zamanda çok yüksek müzik bilginiz ve eğitiminiz de var. Azerbaycan’nın şuan ki, müziği, modern şarkılar sizi tatmin ediyor mu?

 A.H- Biliyor musunuz bayağı kelimesini kullanmak hiç hoşuma gitmiyor, hem çok duymuşuz hem de artık kelime insanı itiyor. Ama bu sıradan şarkılara da bayağı tabirinden başka tabir de bulamıyorum. Hayır şarkılar tatmin etmiyor. Fakat aralarında ister pop müzikten olsun, isterse halk sanatçılarımızdan olsun, severek dinlediklerim var. Bazı solo enstrümanlarda icra edilen müzikler  var ki, ben onları da dinliyorum. Yani genel olarak beğenmiyorum ama dediğim gibi çok beğendiklerim de oluyor ve onları severek dinliyorum.

- Azerbaycan müzik camiasında çok büyük isimler yetiştirmiş bir ülke. Aynı zamanda daha güzel bir müzik zevki potansiyeline sahip bir ülke ki, büyük sanatçıları yetiştirmiş bu ülkenin şuan ki müziği neden bu halde, bunun sebebi ne olabilir? Sizde herhangi bir cevap var mı?"

A.H-Her seferinde böyle şeylerle karşılaştığımızda suçu zamana ve çağa atıyoruz. İnternetin bu kadar gelişmesini de kimi zaman suçlu buluruz. İnternet bu bayağılığı yaygın hale getirmiştir diye. Ama bizim güzel müziklerimiz, büyük sanatçılarımız her zaman vardı şimdi de hala var. Bence bu absürt müzikler ve bu bayağı müzisyenler hep vardı. Fakat daha önce bu kadar kendilerini gösteremiyordu. Mesela onlara TV’de yayın izni yoktu. İnternet bu kadar gelişmemişti. Onlar kendilerini gösteremezlerdi, insanlara tanıtamazlardı. Yani o güzel müziklere, iyi sanatçılara, müzisyenlere karışamazlardı. Şimdi karıştılar, çok rahat. Karışıklık var şu an. Televizyonda yayına da çıkıyorlar, internette de varlar. Düşünüyorum, bir karmaşa oluştu. Onlar artık ortaya çıktı, önceden yoklardı. Vardı ama biz onları göremiyorduk. Ortaya çıkamıyorlardı. Şimdi artık rahatça ortaya çıkıp karıştılar. Ben böyle bir şey olduğunu düşünüyorum ama yine de az önce söylediğim gibi çok kıymetli müzisyenlerimiz, sanatçılarımız, müziklerimiz hala var bence hep olacak.

- Yıllar önce bu gün birazdan da canlandırmış olacağınız ‘Kefli İskender’ karakterini canlandırmayı hayal etmişsiniz. Ve yıllar sonra tiyatroda bu karakteri canlandırmak size nasip olmuş. Kefli İskender karakterinde hangi özellikler sizin bu karakterden etkilenmenize ve bu karaktere sevgi beslemenize sebep olmuştur?

A.H- Ben bu karakteri üniversite yıllarından beri arzuluyordum bir gün oynarım diye. Tiyatroya yeni geldiğimde, o zaman bu oyuna bir düzenleme yapılıyordu, Merahim Ferzelibeyov yönetiminde. Artık bana verilmemişti, yani düşündüm ki, kısmet olmadı. O zaman Sabir Memmedov, Kefli İskender'i oynuyordu. İçimden şöyle bir şey geçti demek ki kısmet değilmiş. Ama yirmi yıl sonra Azer hoca (Azer Paşa Nemetov) "Ölülər" adlı oyunun düzenlemesini yapıyordu. Ve Kefli İskender’I benim canlandırmamı istedi. Ben de onu büyük bir mutlulukla, seve seve oynadım, bugün de aynı sevgiyle oynuyorum. Eğer yanılmıyorsam, 2016'dan beri onu oynuyorum. Çok net hatırlamıyorum ama tahmini 2016 veya 2017 yılı olması lazım.

- Ne güzel. Modern Azerbaycan tiyatrosunda ve sinemasında gelişimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Hangi değişikliklere ihtiyaç olduğunu düşünüyorsunuz?

A.H-Yani aslında her dönem, her zaman eksik kalan şeyler olmuştur. İster tiyatro repertuarı olsun ister sahnede olsun isterse de sinemada olsun. Yani bence bununla özel olarak ilgilenen insanlar, kurumlar olmalıdır ki, düşünmelidirler ki, ‘Biz ne yapmalıyız ki, bunu daha da geliştirelim’ diye. Belki yanlış bir fikir söylemiş olabilirim ama biraz zaman lazım ki, tartışma olsun, sohbetler olsun, ne yapılabilir diye düşünülsün. Yani, bu sadece benim düşüncelerimle değil, ya da başka bir oyuncu, başka bir fikir söylesin falan filan bu böyle böyle uzanıp gider yıllarca.Böyle düzelemez.Bu yüzden bence gerekli olan, bunu bilen insanlar, meslek büyükleri, bilgi sahibi kişiler bir araya gelip ortak bir noktada buluşmalı ve somut veya soyut problemleri bulmalı ve çözmeli.

- Türkiye'de herhangi bir şirketle, herhangi bir dizi, film veya iş birliğimiz var mı? Sanırım yıllar önce Yahşi Cazibe dizisinden teklif gelmiş o zamanlar bazı nedenlerden kaynaklı gidememişsiniz. Öyle bir şey hatırlıyorum sanki.

A.H- Evet teklif gelmişti ama o zamanlar annem hastaydı sonra da vefat etti. Şimdilik herhangi bir iş birliği söz konusu değil. İnşallah ileride olursa muhakkak değerlendiririm. Düşünüyorum ki olur da.

-Neden olmasın. Son olarak bize zaman ayırdığınız için, bu samimi röportaj için size çok teşekkür ediyoruz. İyi ki sizinle tanıştık. Sanatınız hiç susmasın. Söylemek istediğiniz bir şeyler varsa sizin cümleler ile bitirelim röportajı.

A.H- Öncelikle size başarılar diliyorum. Benim de çok keyif aldığım bir sohbet oldu. Ben sizin gibi gençleri görünce çok seviniyorum. İster gazeteci olsun, ister oyuncu, isterse de tiyatrocu olsun. İşini severek ve çok ciddi şekilde icra eden sorumluluk sahibi gençler beni mutlu ediyor. Onlara çok değer veriyorum. Size içten başarılar diliyorum. Düşünüyorum ki biz bir daha görüşeceğiz. İnşallah bir dahakine Türkiye’de görüşürüz.



Commentaires


bottom of page